İki güreşçinin tüm vücutlarına yağ sürerek ve kıspet giyerek belirli kurallar eşliğinde mücadele ettiği, mekân ve zamanın belli olduğu hem zihinsel hem de fiziksel mücadele olarak üst düzey beceri gerektiren Türkiye’ye özgü kadim bir geleneksel spordur. Yağlı güreş denilince pehlivanlar, cazgırlar, davul-zurna, güreş ağaları ve seyirciler akla gelen en önemli unsurlardır.
TARİHÇESİ
Yağlı güreş denilince bilinen ilk güreş olan Kırkpınar yağlı güreşlerinin kökleri efsaneye göre Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa ile Rumeli’ye gelen kırk yiğide dayanmaktadır. Cumhuriyet tarihinin ilk Kırkpınar güreşleri 30 Mayıs 1924 Cuma günü Edirne Sarayiçi’nde yapılmıştır. Genellikle haziran ayında veya temmuz ayının ilk günlerinde düzenlenen Kırkpınar Güreşleri yedi gün devam etmektedir. Kırkpınar’da galip gelen pehlivana, başpehlivan ünvanı verilmektedir ve bu güreşçi sporcular arasında oldukça mühim bir ödül olan altın kemeri bir yıl süreyle kazanmış olur. Eğer aynı güreşçi peş peşe üç yıl başpehlivan olursa bu güreşçi altın kemerin daimî sahibi olmaktadır. Kırkpınar Yağlı Güreş Festivali, Türkiye tarafından 2010 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesine kaydettirilmiştir.
KURALLARI
Geleneksel yağlı güreşlerde en çok bilinen yenme şekli rakibin sırtını yere vurmaktır. Güreşçiler rakibi yerdeyken onu sırt üstü çevirmeye veya ayaktayken rakibimi sırt üstü düşürüp tuş etmeye çalışır. Güreş esnasında rakibin sırtı yere değmemiş olsa da eğer rakip arkaya doğru düşerse yine maçı kaybetmiş sayılır. Bu güreşte güreşçilerin galibiyet için yaptıkları bir diğer oyun çivi yukarıdır. Güreşçi bu oyunda rakibin ayaklarından tutar ve onu başının üstüne dikip sırtı yere gelecek şekilde yer vurmaya çalışır. Eğer güreşçi bunu başarırsa galip gelir. Ayrıca maç esnasında güreşçilerden biri rakibini kucaklar ve rakibin ayakları yerden kesik şekilde en az üç adım atabilirse yine güreşi kazanmış sayılır. Bir başka yeniş şekli ise güreşçilerden birinin pes ediyorum demesi şeklindedir.
